Geleneksel zanaatların ve ustalıkların geleceği büyük bir tehdit altında. İşi öğretecek çırak bulamayan ustalar, mesleğin son temsilcisi olma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye’nin dört bir yanındaki ustaların yaşadığı bu zorluk, sadece tarihi zanaatların değil, aynı zamanda Türkiye’nin kültürel mirasının da yok olmasına yol açabilir. Çırak bulamama sorunu artık yalnızca bir yerel sorun olmaktan çıkıp, ulusal bir mesele haline gelmiş durumda.
70 yaşındaki Mehmet Usta, yıllarını marangozluk mesleğine adamış, İstanbul’un köklü ustalarından biri. “Artık çırak bulamıyorum,” diyen Mehmet Usta, geçmişte babasından öğrendiği zanaatı, yeni nesillere aktarmak için yıllardır uğraşıyor. Ancak, gençlerin geleneksel mesleklere olan ilgisinin azaldığını görmek, onu derinden üzüyor. Usta, “Mesleğimi çok seviyorum, ama kimse bu yolda ilerlemek istemiyor. Gençler bilgisayarların, teknolojinin peşinde koşarken, bizlerin işleri yavaş yavaş yok oluyor,” diyor.
Her yıl yüzlerce usta, tıpkı Mehmet Usta gibi, son bir avuç çırak bulmak için ellerinden geleni yapıyor. Ancak, mesleki eğitimin yanı sıra, gençlerin iş bulma konusundaki endişeleri de bu durumu derinleştiriyor. Gençler, marangozluk gibi mesleklerin cazibesinin kalmadığını düşünüyor. Ancak Mehmet Usta, kişisel tecrübelerini anlatarak bu algıyı değiştirmeye çabalıyor. “Bu işte bir gün geçirdiğinizde, ahşabın kokusunu, elinizdeki aletlerin ağırlığını hissettiğinizde, bu işin ne kadar kıymetli olduğunu anlarsınız,” diyor.
Usta zanaatkarların çırak bulamamaları sadece kişisel bir sorun olmaktan çıkmış durumda; bu durum, aynı zamanda Türkiye’nin kültürel kimliğini de tehdit ediyor. Geleneksel mesleklerin kaybolması, kültürel mirasın nesilden nesile aktarılmasında ciddi bir boşluk yaratıyor. Bazı zanaatkarlar, devletin tanıdığı teşvikleri yeterli bulmamakta ve sektöre yönelik desteklerin artırılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Meslek okullarındaki öğrencilerin, pratik deneyim yerine teorik bilgilerle sınırlı kalması, deneyim kazanamayan gençlerin usta öğrenimini zorlaştırıyor. Mehmet Usta’nın söylediği gibi, “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Elbette ki gençler, ne kadar iyi eğitim alırlarsa alsınlar, pratiğin yerini hiçbir şey tutamaz. Usta, “Bizlerin yanına gelip bir şeyler öğrenmeyen gençler, maalesef bu işin inceliklerini asla kavrayamayacaklar,” diyor.
İşin yalnızca öğrenilmesi gereken bir teknik olmadığını, aynı zamanda bir tutku ve sevda olduğunu belirten Usta, bu tür zanaatların kaybolmasının toplumsal bir kayıp olduğunu düşünüyor. Usta, deneyimlerini ve bilgilerini yeni nesillere aktarabileceği bir platform bulabilmeyi umuyor. “Belki de sosyal medya ve internet ortamları üzerinden gençlere ulaşmak, bu işleri sevdirmek için bir fırsattır,” diyen Mehmet Usta, umudunu kaybetmeden bu savaşı vermeye devam ediyor.
Mehmet Usta'nın hikayesi, sadece onun değil, Türkiye'de birçok zanaatkarın hikayesini de özetliyor. Zanaatların kaybolması riski, yalnızca bireysel bir kaygı değil, toplumsal bir sorun olma yolunda ilerliyor. Gençlerin, el işçiliği ve geleneksel zanaatları benimsemeleri, hem meslek olarak hem de kültürel olarak büyük önem taşıyor. Şayet bu konuda ciddi adımlar atılmazsa, haftalar içinde bir ustaya daha veda edileceğinden endişe ediliyor.
Şu an içinse Mehmet Usta gibi ustalar, kendi sırlarını paylaşmaya ve mesleklerini yaşatmaya devam ediyor; fakat bu mücadele sonunda, yalnızca kendi hatıralarıyla kalacaklar mı, yoksa el işçiliği ve zanaat içinde yeni nesillerin temsilcileri mi olacaklar? Zaman gösterecek. Ancak, kesin olan bir şey var; tarih boyunca ustalarımızın birikimlerini aktarması için çıraklara ihtiyaç var. Ustaların hırs ve azimle çalışmaya devam etmesi, Türkiye’nin kültürel kimliğinin korunması açısından oldukça önemli. İşte bu nedenle gençlerin, bu çağrıya yanıt vermesi, meslek kollarının geleceği için kritik bir aşama.